13 Şub 2010
21 Oca 2010
gel benimle
"bırak dudaklarından benler okunsun
bırak ellerim saçlarına dokunsun
bırak kulaklarında sesin uğulsun
bırak ellerim saçlarına dokunsun.."
bırak ellerim saçlarına dokunsun
bırak kulaklarında sesin uğulsun
bırak ellerim saçlarına dokunsun.."
yaşar bu şarkısını dem(2008) albümünde yeni versiyonuyla seslendirmiş. ama ben divane(1996) albümündeki eski versiyonunu daha çok seviyorum.
"gel benimle çok çok uzaklara
hüzünlerimi bir parça aşkla değiştir
gel benimle bilinmez duraklara
mevsimlerimi bir parça yaza dönüştür.."
18 Oca 2010
mutlu eden şeyler..
bazen tanımadığın bir numara, ama nereden geldiğini bildiğin.. bazen 1 dakika 9 saniye sadece, özlediğin..
garip değil mi? mutlu olman için ne çok şeye ihtiyacın olduğunu düşünmüştün. halbuki bir öğleden sonrası çalan bir telefon çocuklar gibi şen edebiliyor şimdi seni. hala mutlu olabiliyorsun..
kim derdi ki dakikaların bir gün bu kadar değerli olacağını? kim derdi her bir saniye için bu kadar mutlu olacağını? kim bilebilirdi, bir hafta boyunca sadece "iyiyim" diyebileceği kadar geçen süreyi bile iple çekeceğini?
neyse edebiyatı bi kenara bırakacak olursak eğer, bu gazla yarınki sınava feci çalışılır. güzel çalışılır.
17 Oca 2010
adı bende saklı
"bölünür sancıyla uykular
sığınak değil en kuytular
gökte ay ondört, ben dolunay
son hatıramı sinene sar.."
sığınak değil en kuytular
gökte ay ondört, ben dolunay
son hatıramı sinene sar.."
bu şarkının en çok giriş müziğini ve bu kısmını dinlemeyi seviyorum. psikopat gibi bu kısmını başa sarıyorum her defasında. ve bir başkasının söyleme teşebbüsünde bulunmadığını düşünerek mutlu oluyorum. sözler sezen aksu ve meral okay ortak ürünü. sanırım bunu dinlerken uyuyacağım..
Etiketler:
adı bende saklı,
meral okay,
müzik,
sezen aksu,
yerli
değişik şeyler..
Bazen düşünüyorum da, mutlu olmak neden bu kadar zor diye? Ya da bazen nasıl bu kadar kolay olabiliyor? Bi bakıyorsun, mutlu olman için çok büyük şeylere ihtiyacın var o an. Ama bi bakıyorsun ki, ufacık bi şey gülümsetebilmiş göz bebeklerini.
Belki de hayattan çok fazla şey bekliyoruz bilmeden. “Ne verdin ki, ne istiyorsun benden!” diye hiddetleniyor o da. Kendi kurgulamadığın bir senaryoyu oynuyorsun istemeden. Biri eline tutuşturmuş rolünü. Öyle hızlı olmuş ki bu, görememişsin bile kim olduğunu. Puff!! kaybolmuş hemen. Sen sadece oynamakla mükellefsin. Doğaçlama serbest. Ya da çoktan seçmeli bir sınav misali, soruyu soruyor, şıkları veriyor ve sen sadece seçiyorsun. Kendi sorunu soramazken, kendini şıkkını işaretlemek gibi bir lüksün var mı bilemiyorum. Garip şeyler..
İnsan bazen “neden?” diye düşünürken kafayı sıyıracak duruma gelebiliyor. Çok fazla sorgulamadan yaşayacaksın bu hayatı. Fre$ olacaksın. Bi şekilde su akıp, yolunu buluyor çünkü. Senin bu sürece müdahale çaban sadece seni yıpratıyor. En vahimi de o esnada bunu farkedemiyor olmak. Daha sonra anlıyorsun ki, yorulmuşsun..
Öylesine kurallı yaşamaya alışmışız ki, arada bi kural dışına çıktığımızda afallıyoruz. Türlü saçmalıklar, türlü hatalar yapıyoruz. İşin garibi bu yaşadığın üzerinde tek söz sahibi sen değilsin. Özünde senin hayatın ama reelde olay hiç de öyle olmuyor. Herkes birden otorite kesiliyor, ne yapman gerektiği hakkında. En basit hatan “kötü insan” damgası yediriyor. Gülüp geçiyorsun da bazen, bazen de çok zor oluyor umursamamak.
Neticede birer misafiriz hepimiz. “Misafir umduğunu değil, bulduğunu yer” derler ya hani, işte öyle. İstediğimizi elde edemiyoruz, istediğimizi yaşayamıyoruz, istediğimiz şey olamıyoruz, istediğimizi söyleme lüksüne bile sahip değiliz, aslında isteme lüksüne bile sahip değiliz. enteresan..
“çok yoruldum be Yasemin..”
16 Oca 2010
bandido
1990 yılında eurovision'a katılan, aksilikler sebebiyle sadece 5. olabilen ve fakat şahane olduğu için fazlaca ses getiren, yıllar sonra bile hala zevkle dinlenebilen bir ispanyol şarkısı. azucar moreno adıyla iki ispanyol hatunun seslendirdiği bu şarkıyı biz de söylemesek olmaz. kim onlar peki? bir usta ve çırağı: sezen aksu ile sertab erener.
orjinal klip bi hayli orjinal, hatun'un saçları kaç volt elektrik altında o hale getirdiler bilemiyorum ama ispanyol hatunların duruşu bile ayrı bir seksapalite taşıyor. ben bunu bir kez daha gördüm. bir de bizim klibe değinelim birazcık. klipte sezen aksu'nun kırmızı kıyafetine ve zerafetine hayran olmamak elde değil. ama orjinali daha güzel, kesinlikle.
bir de işin cover kısmı var. onu da sağolsun aşkın nur yengi halletmiş. zehir gibisin olarak çevirmişler güzide türkçemize. bir dönem böyle bir furya vardı ya hani. onun da etkisiyle bu şarkı eksik kalmasın demişler, bir de klip şeyetmişler. yine de aşkın nur yengi'nin süper sesi, sağa sola sallanmalarını kapatıyor. değişik işler işte..
Etiketler:
1990,
aşkın nur yengi,
azucar moreno,
bandido,
eurovision,
müzik,
sertab erener,
sezen aksu,
yabancı,
zehir gibisin
l'italiano (l asciatemi cantare)
laşantemikantareee şeklinde dilimize dolanan fakat asıl adı l'italiano olan, tatlı mı tatlı bir toto cutugno şarkısı. bu şarkıyı dinlediğiniz vakit melodisi çok tanıdık gelecek. ya biliyordum bunu ben diyeceksiniz. italya'nın tanıtımını yapan herhangi bir programda duymuş olabilirsiniz, ya da serie a'nın reklamında dinlemiş olabilirsiniz. bilemiyorum.
Etiketler:
italya,
l asciatemi cantare,
l'italiano,
laşantemikantare,
müzik,
serie a,
toto cutugno,
yabancı
kırık kalpler durağında
"kırık kalpler durağında inecek var
yüreğindeki dertleri dökecek var
doldurun kadehleri içelim beraber
yılların yorgunluğu geçene kadar
kendini eğlenmeye verir kırık kalpler
sanki unutulurmuş gibi bütün dertler.." ~candan erçetin~
yüreğindeki dertleri dökecek var
doldurun kadehleri içelim beraber
yılların yorgunluğu geçene kadar
kendini eğlenmeye verir kırık kalpler
sanki unutulurmuş gibi bütün dertler.." ~candan erçetin~
Etiketler:
candan erçetin,
kırık kalpler durağında,
müzik,
yerli
git
"git iş işten geçmeden git
çok geç olmadan vakit
günahıma girmeden
katilim olmadan git.." ~candan erçetin~
günahıma girmeden
katilim olmadan git.." ~candan erçetin~
aslında candan çok fazla söyleyecek bi' şey bırakmamış geriye. bazen bir şarkı bütün anlatmak istediklerinizin acı bir tercümanı olabiliyor. üstelik bunun hesabını da siz yapmıyorsunuz. hayat'ın garip bir hediyesi sanırım..
Etiketler:
candan erçetin,
git,
kırık kalpler durağında,
müzik
9 Oca 2010
avatar
Bir filmi vizyonda izlemeden önce, internette yorumlara bakarım. Amacım, genel yargıyı bilmek ve eğer iki film arasında kalıyorsam bu yöntem çok işe yarıyor. Ekşi Sözlüğü açtım Avatar sayfasına bakıyorum. Ama ne yorumlar. Yani film en nihayetinde diyorsunuz, bu adam nasıl bu kadar kendinden geçmiş olabilir?
Eğer bundan önce herhangi bir film için "görsel şölen" idi demişliğim varsa, af diliyorum. Çünkü bu tam bir görsel şölen. Yani konu itibariyle ne kadar kısır olduğu bariz belli. Ama bence konu daha iyi olsaydı, hatta çok iyi olsaydı; bugün bu görselliği bu kadar konuşur muyduk bilemiyorum! Renklerin yarattığı o atmosfer insana kendisini dünyadan farklı bir yerde hissettiriyor ki. Cennet varsa eğer, böyle bir yer olmalı diyorsunuz.
Bu film buram buram yaratıcılık kokuyor, orjinallik akıyor her bir yanından. Şimdiden kaç ödül alacağını kestiremiyorum ben. Çünkü daha iyisi olmadı. Çünkü daha iyisi bu yıl olmayacak. Bu yılki Oscar ödül törenini sabırsızlıkla bekliyor olacağım, sayesinde.
Devamı çekilir mi bilmiyorum ama bence çekilecek. Bu sefer görselliğe, özgün bir senaryo da eklerlerse tadından yenmez diye düşünüyorum. İlkinden daha iyi olması, ve hayal kırıklığı yaratmaması açısından bu şart aslında. Çünkü genelde ilk filmin büyüsüne ve verdiği gaza kanarak yönetmen aceleyle devamını çekiyor. Olmuyor bu sefer. İlki gibi tat vermiyor. Bence bu dikkate alınmalı.
İzleyenlerin benimle hemen hemen aynı fikirde olduğunu biliyorum. İzlemeyenler için ise, iyi seyirler.
yedi kocalı hürmüz
Bu filme gitmeye karar verdiğimde çok fazla bir beklentim yoktu. Yani can sıkıntısı sebebiyle gittim ilk. ilk diyorum çünkü ben bu filmi vizyonda 2 kez izledim. Yine olsa yine izlerim.
Ezel Akay'ın yönetmenliğini yaptığı bu filme adeta bayıldım. O ne laflar yarabbi. Biz bir tanesini idare edemezken 7 koca.. Pes doğrusu! Neyse, filmle ilgili eleştirilerime başlayayım ufaktan. Renkler muhteşemdi. Tamamı stüdyoda çekilmiş filmin ve haikaten o evlerin görüntüsüne falan aşık oldum diyebilirim. Öyle bir karikatür havasındaki film, öyle bir hitap ediyor ki gözlere, öyle bir keyif veriyor ki izlerken, bu kadar olur.
Nurgün Yeşilçay hayranı değilim ama acayip güzeldi bu filmde Hürmüz hanım. 7 adamı birden idare edişini izlerken rahata erir gibi oldum. Sanki "ohh aldatılmak, enayi yerine konmak nasılmış bakalım, görün" diyordum kendi kendime. Ataerkil toplum oluşumuza lanet ederken bir yandan, diğer yandan acayip haz duyuyordum bu filmi izlerken. Kadın zekasının hafife alınamayacak kadar güçlü ve tehlikeli olduğunu gösterdi bana. Göz kırpıyorum kendisine ; )
Gülse Birsel, nam-ı diğer Safinaz ve benim filmde en çok beğendiğim karakter. Oy laflarına kurban olduğum, yirim! El hubb'un kendisinin eseri olduğunu duyunca hayranlığım bir kat daha arttı. Mimiklerine ayrı, oyunculuğuna ayrı bayıldım bu filmde. Öpüyorum, mujkaa : )
Erkan Can, Haluk Bilginer ve Cengiz Küçükayvaz'a gelecek olursak, üçü de süperdi tahmin edersiniz. Hızır Reis'in gerdek öncesi gerginliğine, Kuşçu Cebrail'in üçkağıtçılığına, Berber Hasan'ın şaşkın kekeme hallerine ayrı ayrı güldüm. Halit Akçatepe, Erol Günaydın, Zihni Göktay ve Müjdat Gezen'i unutursak olmaz. Saygılar!
"Kırk orospu biraraya gelse, bunun gibisini doğuramaz."
Sarp Apak, Öner Erkan ve Mehmet Ali Alabora için ise ne söylesem bilmiyorum ki. Bir Fişek Ömer vardı ki eyvah dedim bu Hürmüz'ü yer, kendisi yem oldu. Bir Hallaç Rüstem vardı, dedim ki "adama bak yorgancı falan ama 2 hatunu da idare ediyor vay anasını", Hürmüz odunla yardı kafasını. Bir Doktor Hüsrev vardı yakışıklıydi, son koca olacakidi. bir tulumba tatlısı yedi, karizmayı tüketti, Hürmüz'ü de kaybetti. Ayrıyetten, Öner Erkan konuştukça ben kendimden geçtim. O ne güzel rumeli şivesiydi öyle. Ama yinir ki bu! neyse, Sevgiler : )
Hamam sahneleriyle keyfimiz ikiye katlandı. şarkılara ayrı, danslara ayrı bayıldım. Yani bu film için tek kötü laf ettirmem kimseye. Edilecekse ben ederim. Ediyorum da, Nurgül Yeşilçay'ın göğsündeki nane gözüküyordu film boyunca. Acaba bir bana mı gözüktü dedim. Nane diyorum da silikon mudur nedir tam şeyettiremediğimden. Tek kusurlarıydı bu. Gerisi pek bi şahane, pek bi şükelaydı işte.
İzlemediyseniz, hemmen izleyin diyorum.
Etiketler:
7 kocalı hürmüz,
erkan can,
ezel akay,
film,
gülse birsel,
hallaç rüstem,
haluk bilginer,
nurgül yeşilçay,
öner erkan,
yerli
ya şey işte..
ya şimdi ben şey diyorum!
hadi biraz ezelden bahsedelim, bahsetmezsek olmaz. bahsetmezsek çükümüz düşer. ya o değil de, insanlar artık dizilerin "soup opera" tarzından çıkması gerektiğini nihayet kavradı ya, ben rahatım, huzurluyum artık. çok üzülüyordum, ülkecek saçma ağa dizileriyle, en ucuz romantizmlerle bezeli, senaryosu da bi' o kadarçelimsiz dizilerle yayın hayatımıza bi şekilde devam edeceğiz diye. harbiden diyorum.
ya hani ne hakedersen, onu görürsün denir ya.. isyan ederim, çirkeflik ederim, dünyayı başınıza yıkar, zindan ederim. benim ne suçum, ne günahım var da bana izdivaç programları izletiyorsunuz, insafsız ev hanımları ve okan bayülgen. şimdi hiç insan ayırmayalım. izliyorsun ve izlettiriyorsun okan. izlemesen de izlettiriyorsun. ya iyi güzel medya kralı'nda maymun ediyorsun da, ya maymun ettiklerini takip ederken maymun olanlara ne diyeceğiz. ama çok komiiik diye ekrana yapışanlar var okan. insanların ağzında " döşü kıllı" söz öbeği dönüyor sürekli. niye okan niye?
ya bi ara yemekteyiz furyası vardı. abi hayatım boyunca göremeyeceğim kadar memnuniyetsiz insanı bir araya getirdiği için takdir ediyorum kendilerini. ve ayrıca bunun için de para ödüyor olduklarını bildikçe tiksiniyorum. adamlar da haklı abi. yani biz milletçek çekirdek alır, başından da ayrılmaz izleriz nerde bi kavga, olay görsek. onu geçtim kaza olur, izleriz. ulan denyo, ambulansı ara bi şey yap dimi! yook. seyire alışkın bi milletiz nihayetinde.
kadının sesi konseptli programlara da oldum olası uyuz olurum zaten. hazır bahsediyorken onları es geçmeyelim bence. gelin-kaynana zübürtlüklerinden sonra en nefret ettiklerimdi. idi diyorum artık. daha efsane şeyler var çünkü. ama şeyi anlamıyorum ben, hiç mi derdi tasası yok da insanların, bir de bunları takip ediyorlar? hiç mantıklı bir çözüm bulamadım, yıllar geçti.
ya o bu değil de, bi acı umut vardı ne oldu ona?
Etiketler:
acı umut,
ezel,
izdivaç,
kadının sesi,
medya kralı,
okan bayülgen,
oylesine,
yemekteyiz
8 Oca 2010
ne halt ettim aceba?
insanlardan ne kadar tiksiniyorum anlatamam. iki yüzlülüğü çok şükela bi şekilde tanımlayacak kıvama geldim. önden gülüp arkadan vurmaları da gördüm ya gam yemem gayri göçsem bu diyarlardan. en nefret ettiğim insan modelidir bu esasında. ama bilemiyorsun işte. kim böyle kim değil akıl erdiremiyorsun ki, alem ırıspı olmuş..
ya ben anlamıyorum arkadaş, kimin tavuğuna kışşt dedim veyahut kimin tekerine çomak soktum? he? e) hiçbirisi. ee iyi de gülüm, iyi de bebeem neden lan neden? aklımı beynimi kemiriyorum 2 gündür. inancımın pek kuvvetli olmadığını göz önünde bulundurursak, diyorum ki birinin canını fena yakmış olmalıyım. secret'a göre o kadar çok isteyecek ki canımın yanmasını, işte na bu kadar. o değil de nettim abi ben?
ya bi de şu var. bazı şeyler iyi olmadı değil. yani lanet mi etsem, teşekkür mü etsem bilemiyorum bazen. öyle ki bir toparlanma sürecine girmiş bulunmaktayım. etrafımda fırıl fırıl dönen topları yuvarlıyorum teker teker. var mı eşlik etmek isteyeeen? heey!
kim kiminle nerede tandanslı abukluklar ergenlikte kaldı sanırdım, cehaleti es geçmişim yanılmışım. cahil insanla uğraşmak zor abi. harbi zor. anaya, babaya bahsetmezken olan bitenden bir cahili muhattap almış olmanın haklı salaklığıyla boğuşuyorum şu an. nefretim de cidden fenadır. can yakarım. ama yapamıyorum. tüm kozları vermişim anasınısatiyim. ne demiş atalarımız, "keser döner sap döner, gün gelir hesap döner."
o sebepten, zaman kolluyorum. intikam soğuk, yemek bilmemne. hep aynı terane biliniyor zaten. ama zamanında yiyeceksin ki anlamı olsun, zamanında yiyeceksin ki tat versin, haz versin. çok dolmuşum yahu...
ah bu ben kendimi...
deli et beni
vayy be hacı zamanında ne şarkılar varmış. yeşim salkım ve binnur kalkavan'ın dans eder görüntüleriyle daha bi hoşlaşmış sanki klip. hayır o değil de, şimdi böyle klip görsek nası tepki veririz ama. huleyyn ar?, namus?, ahlak? deyü.. emel müftüoğlu'nun sesini severim ezelden. hoş şarkı vesselam. nostalji yaptırtıyor. dinlenir ki buu!
Etiketler:
90'lar,
binnur kalkavan,
deli et beni,
emel müftüoğlu,
müzik,
yerli,
yeşim salkım
7 Oca 2010
dünya hali
"dünya, ağır adımlarla dönüp dursa da
zaman, hiç kimseyi durup beklemez
insan, bütün hatalarından ders alsa da
hayat, yeni hata yapmadan öğrenilmez." -link-
zaman, hiç kimseyi durup beklemez
insan, bütün hatalarından ders alsa da
hayat, yeni hata yapmadan öğrenilmez." -link-
peki bu neymiş?
Hayat zormuş bunu öğrendim. Biri arasın da konuşalım diye beklemek büyük sabırmış. Ama konuştuğunda sevinçten ağlamamak daha büyük sabırmış. Sesini duyup mutlu olmak mutlulukların en güzeliymiş o an. Hasta olduğunu bilmek bir anda üzüverirmiş insanı. Gülüşünü duyduğunda bütün keyfin yerine geliverirmiş. Konuştukça anlarmışsın onu ne kadar özlediğini..
Onu yeniden görebilmekmiş karşında kanlı canlı, en büyük isteğin. Daha fazla değil.. Hayatının çılgınlığını bile yapmaya hazır çarpan bir kalpmiş seninkisi. Yalnız kaldığını düşündüğün anlarda gözlerini kapayıp hayal etmekmiş birlikte geçen zamanları, işte bunun adı özlemekmiş. Her gün değil her an düşünmekmiş, şimdi ne yapıyor olduğunu. Canı sıkılıyor mudur acaba demekmiş, karnı tok mudur sırtı pek midir diye dertlenmekmiş, birine değer vermek.
Yanında olmasa da, yanındaymış gibi hissedebilmekmiş ara sıra avunmak. Resimlerine bakmakmış deli gibi, hakkında yazılanları takip etmekmiş. İşte bu da manyaklıkmış, en harbisinden. Korkmak, aklını kemiren “bir gün hayatından çıkabileceği” düşüncesiymiş. Hiç çıkmasın istemek en büyük muhtaçlıkmış hayatındaki. Ettiğin en büyük lanet, seni aradığında kahrolası telefonun sesini duymamakmış. Geri arasan nafile istersen onbin kere dene, kimsenin cevap vermeyeceğini bilmek en büyük hayal kırıklığıymış. Onunla belki de 1 dakika 9 saniye konuşabilme fırsatını kaçırmak. Konuşurken her bir dakikanın ve hatta saniyenin ne kadar mutlu ettiğine bakılırsa, en büyük çocuklukmuş yaşadığın.
Kıskanmayı onun sayesinde öğrenmişsin de, bi ona belli etmemeyi öğrenememişsin. “Şimdi burada olsa..” başlıklı cümlelerin de boğazında düğümleniyor ya, işte bu en büyük hüznün belki de. Ama hayalinde boynuna atlıyorsan, işte sana en büyük özlem. Peki bu ne? Aşk mı? Seviyor musun onu?
5 Oca 2010
ol-ma-malı
doğrunun ne olduğunu biliyorsunuz? ama neden seçeceğiniz yolda kararsızsınız? neleri kaybetmeyi göze alıyorsunuz, bu uğurda? ya verilen sözler. ya yaşadığınız. piç yerine konulduğunuz günler. ne olacak şimdi?
keşke bilebilseydik..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)